Var Olmak ya da Var Olmamak


Var olmak...

Yahut
Var olmamak.

Soru bu.

Ya, asil düşüncelere sahip olanlar,
korkunç kaderin sapanları ve okları ile acı çekmeli.

Veya bu belalar denizine karşı silahına sarılıp,
Onu sonlandırmalı.
Ölerek...

...Uyuyarak. Hepsi bu.

Diyelim ki, sadece uyuyarak kalbimizdeki bu acıyı
Ve bedenimizin doğuştan mirasçısı olduğu binlerce çileyi sonlandırabiliriz.

Bu samimiyetle istenebilecek bir son.
Yani ölmek...

Uyumak.

Uyumak, ve bir ihtimal rüya görmek.
-Ah, ama işte pürüz buradaymış.
Çünkü bu fani bedenden sıyrıldıktan sonra görülebilecek rüyalar bizi durdurmalı.

Böyle uzun bir ömrün sebebi olan felaket bu.
Bu sayede insan basit bir şiş ile kendini katletmek yerine;
Zamanın açtığı yaralara ve yılların kırbaçlarına,
Zalimin yanlışlarına, kibirli olanın küfrüne;
Ucuz bir aşkın sızısına, geciken adalete,
Devletin küstahlığına
Ve sabreden yetenekli birinin beşpara etmezler tarafından aşağılanmasına dayanabilir.

Yoksa kim homurdanarak ve terleyerek sırtlanır ki bu bezdirici hayatı?
Ama işte ölümden sonra bir şey olduğu korkusu...
O keşfedilmemiş ülke, o hiçbir yolcunun dönmediği memleket,
O bozuyor bunu yapabilme iradesini.
Ve bizi hiç bilmediklerimize uçmak yerine
Bildiğimiz dertlere katlanmaya O itiyor.

Bu yüzden bilinç hepimizi korkaklaştırıyor.
Bu yüzden, mantığın ilkel rengi,
Musallat oluyor bembeyaz ilhamın yaratılışına.
Önemli zirvelerin ve zamanların,
İtici gücü olabilecek akıntıyı,
Tam da bu sayede
Terse çeviriyor.
Ve yitip gidiyor harekete geçmek fikri.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ayna, Vicdan ve Kursak